İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür A.Ş, İstanbul’un 40 yıllık alış veriş serüveni “Çarşı - Pazar İstanbul” kitabıyla İstanbul nostaljisi yaşatıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür A.Ş, İstanbul’un 40 yıllık alış veriş serüvenini daha çok işportacılar üzerinden gözler önüne seren “Çarşı - Pazar İstanbul” isimli bir kitap yayımladı.
İstanbul’un Alış Veriş Semtlerinden Sahneler Sunuyor
Gazeteci Kadir Can’ın objektifinden yansıyarak albüm haline getirilen kitapta, son 40 yılda İstanbul’un merkezî yerleri ve sokak aralarındaki çarşı ve pazarlarda çekilen siyah-beyaz ve renkli fotoğraflar bulunuyor. 1970-2010 yılları arasındaki döneme ait fotoğraflar, İstanbul’un çarşılarından pazarlarına, ticaret hayatından esnaf kültürüne kadar pek çok konuda bilgi vermesinin yanı sıra alış veriş denilince ilk akla gelen İstanbul semtlerinden sahneler de sunuyor.

İnternet Üzerinden Alış Verişin Olmadığı Yıllar
Fotoğraflarla İstanbul’a farklı bir pencereden bakmak için görsel bir şölen sunan kitap, o günleri yaşayanlar için bir nostalji albümü, artık internet üzerinden alış veriş yapan genç nesiller için de İstanbul’un nereden nereye geldiğinin belgesi niteliğinde hazırlandı.
Toptan satışların yapıldığı Haliç kıyısındaki sebze-meyve hali, Topkapı’daki kavun-karpuz hali, işportadan kıyafetleri cami avlusu ya da dolap içinde deneyenler, Eminönü’nde gazete kâğıdına sarılarak satılan sakatatlar, her bayram öncesi meydanları dolduran fakat sonradan teknolojiye yenilen kartpostallar ve çok daha fazlası bu kitapta yer alıyor.

Fotoğrafçılığa Adanmış Bir Ömür
“Çarşı-Pazar İstanbul” kitabının yazarı Kadir Can, 1951’de Büyükada’da doğdu. Gazeteciliğe foto muhabiri olarak 1971’de Günaydın Gazetesi’nde başlayan Can, daha sonra Hürriyet, Cumhuriyet, Güneş ve Sabah Gazetesi ile Atlas ve Gezi dergilerinde görev yaptı. 1986’dan beri Fransız Sipa Press Ajansı’nın Türkiye muhabirlerinden biri olarak çalışıyor. Fotoğraflarının bazıları Time, Paris Macht, Newsweek ve Stern gibi dergi ve gazetelerde kullanıldı. Yurtiçi ve yurtdışında katıldığı yarışmalarda 22 ödül kazandı.

Askerin Seçimi
Pazar ve bayram günleri Eminönü Meydanı İşportacılarla dolardı. Yeni Cami ile Mısır Çarşısı’nın arasındaki “Enayiler Parkı” da İstanbul’un en renkli yeri olurdu. Bir satıcı boynuna doladığı yılanıyla çıktığı taburenin üzerinden etrafını çeviren kalabalığa elindeki küçük şişedeki sihirli ilacın nasıl her derde deva olduğunu anlatır, kullanımını tarif ederken diğerleri sıralarını beklerdi. Kimi kudret narının nimetlerini, kimi elindeki bitki köklerinin mucizelerini, bir diğeri de herkesin görebilmesi için eliyle havaya kaldırdığı kavanozdaki sülüklerin faydalarını anlatırdı. Bu arada toplanan kalabalığa karışan yankesiciler de boş durmaz, satıcıyı pür dikkat dinlemeye dalanların cüzdanlarını kendi ceplerine indirirlerdi. Pazar veya bayram günleri izne çıkan ve o yıllarda resmî elbiseyle dolaşan askerlerin önde gelen buluşma yeri de “Enayiler Parkı”ydı. Masaların etrafında gruplar hâlinde toplanarak çay içip sohbet eden askerler, daha sonra işporta tezgâhlarından kendileri ve yakınları için alışveriş ederlerdi.
Yeni Cami’nin Sembolü
Her gün Eminönü Meydanı’ndan gelip geçenlerin bazıları, Yeni Cami’nin önünde bekleşen güvercinlere bir avuç da olsa yem atıp yollarına devam ederler. Belki de dünyanın en büyük kuş evi niteliğindeki yapı olan Yeni Cami’nin çevresinde yem satışını görme engelliler yapmaktaydı. Güvercinlere bir avuç yem atarak sevap işleyenler, aynı zamanda görme engellilere de yardımda bulunmuş olurlardı.

Komünistler Geldi
Yaşı kemâle ermiş kıdemli politikacı, tecrübeli devlet adamı bir büyüğümüzün: “Bu kış komünizm gelecek” demeci gazetelere manşet olmuş, ortalık karışmıştı. Verilen demeç, tam unutuluyordu ki bacasında orak çekiç olan bir geminin Karaköy rıhtımına yanaşıp yolcularını boşalttığını gören bir vatandaş: “Eyvah, komünistler geldi!” diye bağırdı.  İşportacılar, vatandaşın telâşına gülüp geçtiler. Çünkü gelenlerin sözde komünist, özde kapitalist olduklarını giyim kuşamlarından anlamışlardı. Üstelik Kapalı Çarşı’nın yolunu da bilmiyorlardı…
Akdeniz turuna çıkan, birkaç saatliğine İstanbul’a uğrayan geminin yolcuları gezmek yerine yakınlarına incik bocuk türü hatıra eşya almak için işporta tezgâhlarının başına üşüştüler. Gemi rıhtımdan ayrılıp yoluna devam ederken yüzleri gülen işportacılar, komünistlerin sık sık gelmeleri için dua etmeye başlamışlardı bile…İşportacının İddialısı Kılıktan Kılığa Girer
Henüz minibüslü, pos makineli işportacılar ortada yoktu. Giyimden kuşama, tencereden tavaya, minibüsler dolusu sermayeleri yoktu ama yaratıcılıkları vardı. Onların zamanında işporta tezgâhından adım atılmayan, tıkış tıkış dolu meydanlardan geçmek bile insanı kızdırmaz, aksine neşelendirirdi.
İşportanın Masum Yılları (Gece Nüfusu 50 Bin Gündüz 3 Milyon)
İstanbul’un ister 50, ister 100 yıl önceki fotoğraflarına baktığımızda Eminönü en kalabalık yer olarak görülüyor. Gece nüfusu 50 bin civarında olan Eminönü, günün başlangıcı ile birlikte tam bir karınca yuvasına döner, en az 3 milyon kişinin yaşam alanı olur. Anadolu’dan gelip umduğunu bulamayan ancak cebinde üç-beş kuruş sermayesi olanlar, işsizler ve aldıkları maaşla aybaşını getiremeyen işçilerle memurların 1980’li yılların başına kadar genelde tekstile yönelik işportacılıkları oldukça masum sayılabilecek düzeydeydi. İki-üç kişi bir araya gelip işportacılığa karar verdiklerinde genellikle ilk iş olarak kendilerine branda veya benzeri kumaştan “paraşüt” yaparlardı. Onların “Paraşüt”ü havacılarınkinin aksine can değil mal kurtarmaya yarıyordu. Kar veya yağmur başladığında, zabıtalar göründüğünde o ana kadar üzerine yayılan mallara tezgâh olan paraşüt, dört tarafındaki iplerle kaldırılıp olay mahallinden adeta uçurularak kaçırılırdı.
İşportacılar Çağ Atladı
İşportacılığın İstanbul’da yoğun olarak yapıldığı Eminönü ve Beyazıt çevrelerinde 80’li yılların ardından cumartesi, pazar ve bayram günleri büyük pazarların kurulur olmasının yanı sıra, diğer günlerde de öğle ve akşam saatlerinde tezgâhların açılmasıyla işin rengi değişmeye başladı. Arap ülkeleri, Gürcistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya, Rusya gibi ülkelerin yanı sıra Afrika kıtasından gelenler, getirdikleri saat, oyuncak ve çeşitli hediyelik eşyalarla “kolay iş” olarak buldukları işporta piyasasındaki yerlerini aldılar.
Tekstilin yanı sıra elektronik eşyaların, kırtasiye araç-gereçlerinin, mutfak malzemelerinin, hediyelik eşyaların ve her türlü kozmetik ürünlerin işporta tezgâhlarında satılır olması, Eminönü’ndeki tüm işyerlerini etkileyip zor durumda bıraktı. Büyük çoğunluğu belediyeye kira, maliyeye vergi ödemeyen işportacıların zor durumda bıraktığı işyeri sahipleri, ayakta kalabilmek için son çare olarak bu piyasaya girip mücadele etmek zorunda kaldılar. İşyeri sahipleri taşeron olarak tuttukları seyyar satıcılar aracılığı ile mallarını işportada satmaya başladılar. İşportacılıktaki son gelişme de kredi kartı kullanımındaki artışın ardından yaşandı. Seyyar post makineleri işporta piyasasındaki alışverişlerde kurtarıcı olarak yerini aldı.
Camide Prova
Topkapı’daki bitpazarında pantolon satanlar, müşterilerinin seçtiklerini giyip denemeleri için çevredeki dükkânlardan faydalanıp sorunu hurdacının dolaplarıyla çözmüşlerdi. Eminönü’ndeki işportacıların da sorunu aynıydı; ancak etraftaki işyerlerinden faydalanma imkânları yoktu. Çevrede bu sorunlarını çözecek işyeri yok, ancak koskoca bir cami vardı. Hem de “Yeni Cami”. İşporta tezgâhlarında satılan pantolonlardan birini beğenip üzerlerinde denemek isteyenlere caminin yolu gösteriliyordu. İşportacılar Yeni Cami’deki deneme imkânının satışları arttırdığını söylüyorlardı.

Teknolojiye Yenildiler
Yılbaşı ve bayramlardan günler önce İstanbul’un büyük meydanlarına kurulan kartpostal pazarları da tarihe karıştı. Sirkeci’deki Büyük Postane’nin önü, Eminönü, Kadıköy, Taksim Meydanlarıyla Aksaray’a yılbaşı ve bayram önceleri kurulan tezgâhlardaki kartpostallar, büyük ilgi görürdü. Uzaklardaki yakınlarına özlemlerini, sevgi dolu sözcükleri yazıp gönderecekleri kartpostalları özenle seçenlerin, Eminönü’ndeki kalabalığından Yeni Cami’nin güvercinlerine konacak yer kalmazdı. Cep telefonu mesajlarının yanı sıra internetin getirdiği yeniliklerden, “Wall paper” mesaj kartlarının kullanımı, kartpostal geleneğini gözden düşüren sebeplerden biri olarak görülüyor.

Bitpazarında Her Şey Kapış Kapış
Şenlik, pazar günleri Topkapı’daydı. Otogarın yanındaki alan, eskiden beri her pazar kalabalık olmasına kalabalıktı ama 80’li yılların başından itibaren iyice yükünü alıp istiab haddini aşmaya başlamıştı. Pazarın gözdeleri, başta giyim eşyalarıydı. Pantolonlar, ceketler, gömlekler, paltolar, iç çamaşırları ve ayakkabılar... Her şeyin eskisi de vardı yenisi de. Ayakkabıların da öyle. Az kullanılmış, tamir görmemiş pırıl pırıl olanları, belli ki camilerde namaz kılanların bıraktıkları yerlerde bulamadıklarındandı.

Pantolon Almanın Yolu Dolaptan Geçer
Topkapı’daki bitpazarına girdiniz, dolaşıyorsunuz; yerlere, tezgâhlara serili ceketler, pantolonlar ve gömlekler. Ceket alacaksanız kolay, denemek isterseniz üzerinizdekini çıkarır, beğendiğinizi giyersiniz.  Ceket değil de pantolona ihtiyacınız varsa giyip denemeden olmaz ki... Elinizde pantolon bir çare düşünüyorsunuz, tezgâh sahibi pişkin pişkin gülüp: “Aha” diyerek kenardaki hurdacı dükkânının yan duvarına dizili dolapları gösterip ilave ediyor: “Deneyin olmazsa değiştiririm”.