AFRİKA ülkelerinden 1500'lü yıllardan itibaren tarım işçiliği ve askerlik gibi çeşitli nedenlerle Anadolu'ya gelen siyahi göçmenlerin torunları yaşamlarını, sayıları azalsa da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Hasköy Mahallesi gibi kentin bazı bölgelerinde sürdürüyor.
Zaman içerisinde "İzmirli Afro-Türkler" olarak anılmaya başlanan Afrika kökenliler "siyahi rengi" korusa da geçen süreçte tipik bir Türk ailesi gibi Ayşe, Hatice, Şakir, Mehmet ve Ali gibi isimleri tercih ediyor.
Artık "bizden biri" olan Afrika kökenli İzmirlilerin evlerine girince ilk göze çarpan ise giyimleri oluyor. Siyah tenli kadınlar, başörtüleri ve şalvarları ile gülümseyerek misafirlerini karşılıyor. Sohbete başlayınca da dudaklarından Ege şivesiyle ifadeler dökülüveriyor.

Afro-Türklerin mutfaklarında ise Anadolu'ya özgü lezzetler pişiriliyor.
Pişi, peynir ve karpuzdan oluşan mütavazı sofrada, Türkiye sevgisi, "beyaz tenli ahiretlikler", yoksul yaşamlar, yarıda bırakılan eğitim hayatı konuşuluyor.
Afro-Türklerin birçoğu atalarının ne zaman, nereden ve ne için Anadolu topraklarına geldiğini bilmiyor ancak kendilerini "Türk" olarak görüyor ve siyahi tenleriyle ilgili sorulara biraz da sitemli cevap veriyor.
Afro-Türkler sadece yaşadıkları mahalleye değil kent yaşamına da renk katıyor. Okuma yazma bilmeyen ama tarihi Kemeraltı Çarşısı'nın her sokağını adeta "karış karış" bilen Mesure Doğan "geçim mücadelesiyle", deri parçalarını dikerek yaşamını idame ettiren Yalçın Yanık ise çarşıdakilerin "ilgi odağı olmanın mutluluğuyla" hayata tutunuyor.

Sudan kökenli Güngör Delibaş, 73 yıllık yaşamındaki tek aşkının "beyaz tenli" olduğunu, onun için ailesini bırakıp kaçtığını söyledi.
Hatice Doğuluer ise atalarının nereden geldiği hakkında hiçbir fikri olmadığını dile getirdi.
Çocukluğunun pamuk tarlalarında çalışarak geçtiğini vurgulayan Doğuluer, "Okuyup 'şu olacağım' diyemedim. Her şey iyi olsun isterdim ama olmayacağını biliyordum. Köyümdekiler ise beni yabancı bilmediler. Köyün dışına çıkınca 'Arap' diyenler oluyor, işte onlara kızıyorum." dedi.
Damadının İzmirli olduğunu anlatan Sınaiç, "Oğlum da beyaz bir kızla yuva kurdu. Benim torunlar melez. Herkes istediğiyle evleniyor. İzmir'de hayatımızdan memnunuz ancak Afrika'daki akrabalarımızı da merak ediyorum. İmkanım olsa atalarımın geldiği toprakları görmek isterdim. Türkiye her zaman vatanım olarak kalacak çünkü çok seviyorum." ifadelerini kullandı.

Okuma yazma bilmeyen, tarihi Kemeraltı Çarşısı'ndan satın aldığı terlik, kumaş gibi ürünleri satarak geçimini sağlayan 70 yaşındaki Mesure Doğan ise hayatına ilişkin şunları anlattı:
"Babamı küçük yaşta kaybettim. Evlendim, çocuğum olmadı, eşim de öldü. Burada bir Allah'ım bir de kardeşlerim var. Kemeraltı'ndan aldıklarımı köylerde satıyorum. Bazen Kemeraltı'nda beni birbirlerine gösteren, 'Arap' diyenler oluyor. Yine de halimden memnunum, Allah beni böyle yaratmış."

Basmane'de dericilik yapan 58 yaşındaki Yalçın Yanık ise dedelerinin köle olarak geldiğini belirterek, "Ben Türkiye'de bir ayrımcılık görmedim. Kent hayatında Afrikalı olarak zorluk hissetmedim. Aksine ilgi daha fazla oldu." dedi.






