AnaSayfa
» bizden haberler
» gündem
» özel haberler
» İstanbul kentsel dönüşümle olası Marmara depremine hazırlanıyor
İstanbul kentsel dönüşümle olası Marmara depremine hazırlanıyor
Yazar : istanbul haber gazetesi Kategori : bizden haberler, gündem, özel haberler Zaman : Salı, Ağustos 01, 2023
Türkiye'nin en büyük nüfusuna sahip şehrinde 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin ardından kentsel dönüşüm çalışmaları gündemden hiç düşmedi.
Kahramanmaraş merkezli depremlerde 11 ilde yaşanan büyük yıkım ve beklenen Marmara depremi nedeniyle bütün dikkatler İstanbul'daki kentsel dönüşüm çalışmalarına çevrildi.
AA muhabirleri, bu kapsamda ülke gündeminden hiç çıkmayan İstanbul'daki kentsel dönüşüm çalışmalarını derledi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2012 yılında "Türkiye'nin Her Yerinde Kentsel Dönüşüm" sloganıyla başlatılan çalışmalar kapsamında, kentlerin dayanıksız yapı stokunun yenilenmesi için ilçe belediyeleri ve özel sektör eliyle çalışmalar yürütüyor.
İstanbul'da 10 yıllık süreçte belediyeler ve özel sektörle 695 bin bağımsız birimin dönüşümü tamamlanırken 93 bin bağımsız birimin de süreçleri devam ediyor.
Bakanlık, 2035 yılına kadar kentsel dönüşüme girmemiş tek bir yapı bırakmamayı hedefliyor.
Sayılarla İstanbul'un ilçelerinde dönüşüm
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının birçok ilçedeki çalışmaları kapsamında, çok sayıda konutun dönüşümü sağlanıp vatandaşlara teslim edilirken binlerce konutun da inşaatına devam ediliyor.
Bu kapsamda Kadıköy Fikirtepe'de yıkılarak inşaatına başlanan 10 bin 765 bağımsız birimden 1648'i hak sahiplerine teslim edildi.
Ataşehir Yukarı Dudullu Mahallesi'nde yıkılan 1563 bağımsız birimin inşaatına başlandı.
Ümraniye Hekimbaşı Mahallesi'nde 615, Beyoğlu Okmeydanı Mahallesi'nde ise 939 bağımsız birimin inşaatı sürüyor.
Kartal Orhantepe'de 1295 bağımsız birimden 130'u teslim edildi
Pendik'teki Orta ve Dumlupınar mahallelerinde 2 bin 27 bağımsız birimin tahliye ve yıkım süreci tamamlandı.
Kartal Orhantepe Mahallesi'nde tahliye ve yıkım sürecinin ardından inşaatına başlanan 1295 bağımsız birimden 130'u teslim edildi. Mahallede 73 bağımsız birimin teslim süreci devam ederken 1092 bağımsız birimin de inşaatı sürüyor.
Maltepe Atışokulu Mahallesi'nde tahliyesi tamamlanan 446 bağımsız birimin yakın zamanda yıkılması planlanıyor. Beykoz Tokatköy Mahallesi'nde ise 823 bağımsız birimin inşaatına başlandı.
Eyüpsultan İslambey Mahallesi'nde de 653 bağımsız birimin yıkımı devam ediyor.
Güngören Tozkoparan ve Genç Osman mahallelerinde inşaatına başlanan 1770 bağımsız birimden 144'i hak sahiplerine teslim edildi. Kalan 1626 bağımsız birimin inşaatı devam ederken 590 bağımsız birimin de kurası çekildi.
Üsküdar'da Çamlıca Camisi ve çevresindeki Kirazlıtepe, Ferah, Küplüce ve Mehmet Akif mahallelerini içine alan 7 bin 84 konutluk deprem dönüşüm çalışmaları devam ediyor.
Kirazlıtepe, Mehmet Akif Ersoy, Küplüce, Ferah ve Bulgurlu mahallelerinde yıkılarak inşaatına başlanan 3 bin 821 bağımsız birimden 551'i hak sahiplerine teslim edildi. İlçede 2 bin 620 bağımsız birimin inşaatı devam ederken 650 bağımsız birimde ihale aşamasına gelindi.
Esenler'de 60 bin bağımsız birimden 2 bin 110'u teslim edildi
Kağıthane Yahya Kemal Mahallesi'nde 745 bağımsız birim, hak sahiplerine teslim aşamasında bulunuyor.
Zeytinburnu'nda Telsiz, Beştelsiz ve Merkezefendi mahallelerinde 1113 bağımsız birim yıkılarak inşaatların yapımına başlandı.
Çatalca Ferhatpaşa Mahallesi'nde 285 bağımsız birimde ise uzlaşma aşamasına gelindi.
Kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında Esenler'de yıkılan askeri alanda inşaatına başlanan 60 bin bağımsız birimden 2 bin 110'u hak sahiplerine teslim edildi, 4 bin 860 bağımsız birimin inşaatı sürüyor.
Gaziosmanpaşa'da 4 mahallede kentsel dönüşüm süreci
Bakanlık, Gaziosmanpaşa'da yer alan riskli alanlarda vatandaşlara sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentsel yerleşmeler oluşturmak amacıyla gerçekleştirilecek uygulamaları yürütmek için 2019 yılından itibaren kentsel dönüşüm sürecine dahil oldu.
İlçedeki 4 mahalle ve 5 alt bölgede 5 bin 265 konut ile 110 ticari olmak üzere toplam 5 bin 375 bağımsız birimin dönüşüm süreci Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ile koordineli yürütülüyor.
Bu kapsamda Gaziosmanpaşa Yıldıztabya Mahallesi 1. Etap ve Sarıgöl Mahallesi 1. Etap'ta (12B) 1040 konut, 41 ticari birim olmak üzere toplam 1081 bağımsız birim hak sahiplerine teslim edildi.
Bağlarbaşı Mahallesi 1. Etapta (7B) 813 konut, 29 ticari birim olmak üzere toplam 842 bağımsız birimin inşaatları tamamlanıp anahtarları hak sahiplerine verildi. Bağlarbaşı Mahallesi 2. Etapta (7A) 926 konut ve 1 ticari birimin de inşaatı devam ediyor.
Sarıgöl Mahallesi 2. Etap (12C), Yenimahalle (9A) ve Yıldıztabya Mahallesi 2. Etap'ta 1821 konut, 39 ticari birimden oluşan 1860 bağımsız birimin ihale süreci tamamlanarak inşaatlara başlandı.
Yıldıztabya Mahallesi 3. Etapta (6B) ise projelendirme süreci tamamlanan 665 konutun kısa sürede TOKİ eliyle ihale süreci bitirilip inşaatlarına başlanması amaçlanıyor.
İBB KİPTAŞ'ın kentsel dönüşüm çalışmaları sürüyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin (İBB) iştiraki KİPTAŞ, kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında, geçmiş dönemden devralınan 5 bin 76 bağımsız birimden oluşan Bayrampaşa Kentsel Dönüşüm, Okmeydanı Van Blokları, Fikirtepe Vartaş-1 ve Zeytinburnu Veliefendi Locamahal'de kentsel dönüşüm projelerine ilişkin tüm hukuki ve teknik sorunları çözerek tamamlayıp teslimini yaptı.
KİPTAŞ'ın yeni döneminde ise Eyüpsultan, Bağcılar, Güngören, Beylikdüzü, Beşiktaş ile Kadıköy'de 1646 bağımsız birimden oluşan kentsel dönüşüm projesinin temeli atıldı. Bunlardan hak sahiplerinin çoğunlukta olduğu 155 bağımsız birimden oluşan Eyüpsultan Yeşilpınar Evleri'nin 1. etabı tamamlanarak teslim edildi. Kalan etapların inşaatları ise devam ediyor.
Kadıköy'de 3 apartman yıkımı gerçekleştirildi
Kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında Kadıköy'de Özden Apartmanı ile Beşiktaş'taki Erenler Apartmanı, "İstanbul Yenileniyor Tek Yapı Dönüştürme Projesi" kapsamında yıkılarak temelleri atıldı. Bu proje kapsamında yıkılan Kadıköy'deki Nurcan Apartmanı'nın kısa sürede temelinin atılması planlanıyor.
KİPTAŞ'ın kentsel dönüşüm projeleri kapsamında 6 ilçedeki 8 proje için 1221 riskli bağımsız birim yıkıldı. Çalışmaları devam eden 8 ilçedeki 11 proje kapsamında ise 943 bağımsız birimin daha yıkılması hedefleniyor.
Hızlı tarama çalışması ile binaların deprem güvenlik sınıfı tespit ediliyor
İBB, hızlı tarama yöntemi ile İstanbul'daki binaların deprem güvenlik sınıfının tespit edilmesi için çalışma başlattı.
İstanbullulara binaları hakkında bir ön bilgi verilmesini amaçlayan proje kapsamında, Kahramanmaraş merkezli depremlere kadar 107 bin 74 binaya tespit için gidildi.
Kat malikleri tarafından onay verilmediği için sadece 29 bin 200 binada tespit yapabilen belediyeye, bu depremlerden sonra yaklaşık 140 bin yeni başvuru yapıldı.
"Karbon elyaf sihirli değnek değil, her binaya yapılamaz" uyarısı
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi Yapı Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper İlki, AA muhabirine yaptığı açıklamada, karbon lifli polimer kompozitler ve farklı çeşitlerinin 1990'ın başından beri araştırılan, yapıların güçlendirilmesi için farklı amaçlarla kullanılan malzemelerden biri olduğunu söyledi.
İTÜ'nün de bu konuyu Türkiye'de ilk araştıran kurumlardan biri olduğunu belirten İlki, "Çekme değeri çok yüksek, çok ince liflerden oluşan bir malzeme. İnşaatlarda kullandığımız S400 türü çelik donatılardan 4-5 beş kat yüksek dayanıma sahip. Bu malzemeyi, hafif ve şekil verilebilir olması nedeniyle uygun geometrilere getirmek mümkün." diye konuştu.
Eski mevcut yapıların en önemli probleminin beton dayanımının düşüklüğü ve enine yerleştirilen kolonların çok seyrekliği olarak ifade eden Prof. Dr. İlki, şöyle devam etti:
"Bu iki etki birleştiği zaman kolonlar deprem sırasında yapması gereken deformasyonu yapamadan maalesef yıkılıyorlar. Kolonları dıştan salgıladığımız zaman bu malzemeyle enine donatı eksikliğini gidererek kolonların büyük deformasyonlara ulaşabilmesini yıkılmadan sağlıyoruz. Bu da aslında yapının depremi ayakta atlatmasını sağlıyor. Karbon elyaf, çeşitli kullanım alanları olan yapıların sürekliliğini arttıran, özellikle kullanılan yapıların ayakta kalmasını sağlayan bir malzeme."
"Karbon elyaf her binaya yapılamaz"
Prof. Dr. İlki, karbon elyafın sihirli bir değnek olmadığına dikkati çekerek, bu malzemenin her zaman ve durumda tüm yapılara uygun bir yöntem olmadığını dile getirdi.
Karbon elyaf yönteminin uygulanmasına çok dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan İlki, "Öncesinde binanın mevcut durumunun dikkatli şekilde incelenmesi, eksikliklerin, yetersizliklerin ortaya konması, bunlar içinde olası çözümlerin neler olduğunu araştırılması ve karbon elyaflı çözüm uygunsa bunun tasarlanması ve uygulanması gerekir. Hem projelendirme sürecinde hem uygulama sürecinde büyük dikkat ve özen ister. Konunun uzmanı kişilerce bu öncelendirmenin ve uygulamanın yapılması son derece önemli. Çünkü bugünlerde konunun ilgi çekmesi bu konuda bilgisi, tecrübesi olmayan kişinin bu alana kaymasına sebep olabilir." ifadelerini kullandı.
Bu durumun 1999 öncesi inşaatlarında var olan gibi bazı yeni problemleri de ortaya çıkarabileceğini aktaran Prof. Dr. İlki, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnsanlar güçlendirildiğini düşündüğü binalarda aslında hala riski yaşıyor olabilir. Olası hatalar üzerinde yıllarca araştırma ve işe yaradığı çok sayıda akademik çalışmayla dünyanın her yerinde gösterilmiş olan, bütün dünya hizmetlerine girmiş olan bir güçlenme yöntemine de duyulan güvenin de azalmasına sebep olabilir. O nedenle herkesin bu konuda çok dikkatli olması, işin uzmanları tarafından bu konunun yürütülmesi son derece önemli. Karbon elyaf her binaya yapılamaz. Zaten yöntemin hangi durumlarda uygulanabileceği, hangi elemanlarda kullanılabileceği deprem yönetmeliklerimizde yer alıyor. Dolayısıyla yöntemin işe yarayacağı, yetersizlikleri olan ve yönetmeliklerce tanımlanmış sınırların içinde olan yapılarda yine yönetmelikle tanımlandığı şekilde tasarlanarak uygulanabilir ama her yapıdaki deprem problemini çözecek anlamına gelmez."
Prof. Dr. İlki, karbon elyafın rastgele yapılan yöntem olmadığını, binanın durumunun Deprem Yönetmeliğinin ilgili bölümüne göre değerlendirilmesi gerektiğini anlattı.
Bina büyüdükçe güçlendirmenin daha ekonomik hale geldiğini ifade eden İlki, "Karbon elyaf doğru yapıda, doğru şekilde tasarlanıp uygulandığı zaman depremde yıkılma riski olan binaları ayakta tutabilecek bir yöntem. Önemli olan bunun doğru projelendirilip doğru uygulanması. 1999 öncesi yapılan İstanbul'da çok sayıda bina var. Bizim müdahale etmemiz gerekenler bu yapılar. Bunların kayda değer bir bölümünde bu yöntemin çözüm getirilebileceğini düşünüyoruz." dedi.
"Deprem hareketinde dayanım sağlıyor"
Arel Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Fatih Altan, karbon elyafın depremde kullanılan önemli güçlendirme yöntemlerinden birisi olduğunu söyledi.
Bunun binanın ayakta durmasını sağladığını belirten Altan, "Betonarme gevrek malzeme olduğu için gevrek kırılma yapıyor. Biz bunu kolonlara genelde yatay taşıyıcılardan çok düşey taşıyıcılara sarmayı planlıyoruz. Düşey taşıyıcılarda karbon elyafı sardığımızda 'sünek kırılma' dediğimiz elastikiyet veriyor. Yani deprem hareketinde dayanım sağlıyor." değerlendirmesini yaptı.
Binaların güçlendirilmesi için karbon fiberin (elyaf) tek başına çözüm olamayabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Altan, şunları kaydetti:
"Karbon fiber her binaya uygun olmayabilir. Buna dikkat etmek lazım. Belli kriterler olması lazım. Bir bina tek imalattır, hiçbir bina çift yapılmaz. Yani ikiz bina bile yapsan zeminin farklı olduğundan dolayı tek imalattır. O yüzden biz her binada çözümü ayrı ayrı düşünmekteyiz. Ayrı ayrı ele almaktayız. Bir binaya güçlendirme kararı verdiğimizde önce kendi statü projesini ele alırız, mimari projesini de önümüze koyarız. Tekrar o mevcut kolon kiriş ve taşıyıcılarını boyutlandırırız. Bunu yaparken o binaya ait hangi güçlendirme uygun ise onu uygularız. Eğer perde duvarda rijitlik bir eksiklik varsa perde duvar ekleriz. Bina güçlendirirken yanlış bir yöntem uygulanmamalı. Güçlendirme projesi temelden hatta zeminden başlar. Zeminden başlayarak çatıya kadar yapılmalı."
Prof. Dr. Altan, 2000 yılı öncesi yapılarda etüt yapılmadığı için zeminlerin gevşek olduğundan güçlendirme yapılması gerekebileceğini dile getirdi.
Zemin güçlendirildikten sonra temellerin radye temele çevrilmesi gerektiğine dikkati çeken Altan, "Ben, 'İki tane kolonu karbon elyafla sardım, ben binamı güçlendirdim.' demek doğru olmaz. Çatlayan kolonlara karbon elyaf yapıyorlar, bu olmaz. Bu şekilde güçlendirmeleri biz duyuyoruz. Bunlar güçlendirme değil. Uzman inşaat mühendisleri tarafından ve resmi ruhsatlı projelerle güçlendirme yapılmalıdır." dedi.
"Karbon elyaf yöntemi için doğru değerlendirme ve ön tespit gerekiyor"
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İnşaat Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Cem Yenidoğan da yaşadıkları binanın depreme karşı dayanıklı olup olmadığı sorusunun herkesin aklına geldiğini söyledi.
Bu kapsamda mühendislerin elinde bazı seçeneklerin olduğunu dile getiren Yenidoğan, "Bu noktada güçlendirmeyle ilgili bazı tespitlerde bulunmamız gerekiyor. Önce binanın bir araba gibi hangi performans hedeflerini sağlayıp sağlamadığına bakmanız gerekiyor. Bu kapsamda da yenilikçe teknolojiler kullanılabilir." diye konuştu.
Dr. Yenidoğan, depremin ardından binaların güçlendirilmesi için karbon lifli polimerlerin (CFRP) gündeme geldiğini anlatarak, şöyle devam etti:
"Karbon lifli polimer dediğimiz bu malzemenin güçlendirme için uygulanması oldukça pratik bir yöntem. 'Karbon elyaf her binaya uygulanır mı?' diye sorduğunuzda öncelikle doğru bir değerlendirme ve ön tespitin yapılması gerekmektedir. Bazen tek başına uygulandığı durumlar da olabilir. Fakat bazen 'melez' yani 'hibrit' yöntem dediğimiz farklı güçlendirme tekniklerinin parçası olarak uygulandığı durumlar da ortaya çıkabilmektedir. 'Her binada uygulanır' diye toptancı bir bakış açısı ile kesin bir şey söylememiz mümkün değildir. Bizlerin yerinde gerekli incelemeleri ve denetimleri yapmamız gerekmektedir."
"Karbon elyaf sadece bir kata yapılıyor demek çok doğru olmaz"
Karbon elyafın metrekare fiyatının değişebildiğini anlatan Dr. Yenidoğan, insanların bu tür malzemenin sadece kolon veya kirişlerdeki eksikleri gidermek için kullanıldığının düşünüldüğünü bildirdi.
"CFRP yöntemi binaya ek ağırlık getirmediği ve yaklaşık olarak çeliğe göre 10 kata yakın fazla dayanıma sahip olduğu için çok büyük bir avantaj sağlayacaktır." diyen Yenidoğan, şunları kaydetti:
"Güçlendirme yaparken genelde maliyet yüzde 25 ile 40 arasında değişen bir miktarın üzerindeyse bazen binayı yıkıp güçlendirme yöntemlerine yönelmeden direkt yeniden yapmanız da önerilebiliyor. Ama binanızın bulunduğu yer, o anki imar ve iskanla alakalı konulardan dolayı da güçlendirme bazen bir zorunluluk olabilir. Ama karbon elyafı her yere yapabilir misiniz? Buna kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Bina bazlı bir değerlendirme yapmanız gerekiyor."
İstanbul otogarının depreme dayanıklı olmadığı uyarısı
İstanbul Arel Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Fatih Altan, Büyük İstanbul Otogarı'ndaki kolon, kiriş ve bunların taşıyıcı elemanlarının birleşim noktalarındaki etriye sıklığının "2018 Türkiye Deprem Bina Yönetmeliği"ne uygun olmadığının görüldüğünü belirterek, "Bu yönetmeliğe uygun hale getirilmesi lazım." dedi.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'taki depremlerin ardından İstanbul'da yapıların dayanıklılığı konusunda tartışmalar devam ederken her gün binlerce insanın kullandığı Büyük İstanbul Otogarı'nın son durumu gündeme geldi.
Bayrampaşa'da bulunan otogardaki birçok kolon ve kirişin sıvalarının döküldüğü, içerisinde bulunan demirlerin açığa çıktığı, bazılarının zamanla korozyona uğrayarak paslandığı görüldü.
Prof. Dr. Altan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, fotoğraflarda ve görüntülerde görüldüğü kadarıyla taşıyıcı niteliğindeki çelik çubukların, inşaat demiri denilen kısımların ve koruyucu beton tabakaların soyulmuş vaziyette görüldüğünü söyledi.
Demirin korozyona uğramaması için dışına 4-5 santimetre beton kaplama yapıldığını, böylece oksijenin demire ulaşmasının ve paslandırmasının önüne geçildiğini dile getiren Prof. Dr. Altan, "Bu beton tabakaya biz pas payı diyoruz. Bu tabaka buradan kaybolmuş durumda. Demirler gözle de görülebilir hale gelmiş. Bu durumdan dolayı da demir, oksijenle temas kurdukça oksitlenmektedir. Halk diliyle paslanmakta, korozyona uğramaktadır." diye konuştu.
Prof. Dr. Altan, önlem alınmazsa korozyona uğrayan demirin çapının gün geçtikçe küçüleceğini ve taşıyıcılığını yitireceğini aktararak, yapılacak çalışmayla demirin bir an önce güçlendirilebileceğini, en azından beton kaplamasının yapılıp demirin hava ile temasının kesilmesi gerektiğini bildirdi.
"Yeni yönetmeliğe göre tekrar takviye edilmesi lazım"
Eski yapılarda birleşim noktalarına da dikkat ettiklerinin altını çizen Altan, "Kolon, kiriş ve bunların taşıyıcı elemanlarının birleşim noktalarındaki etriye sıklığının '2018 Türkiye Deprem Bina Yönetmeliği'ne uygun olmadığı görülmektedir. Bu yönetmeliğe uygun hale getirilmesi lazım. Yani yeni bir çalışma yapılırsa buraların elden geçip yeni yönetmeliğe göre tekrar takviye edilip, güçlendirilerek kullanışlı hale gelmesi lazım." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Altan, Büyük İstanbul Otogarı gibi yapıların zaman içinde aldığı dinamik yükler nedeniyle de yıprandığını söyledi.
Bakımı yapılmadığında bu özel yapılarda korozyonlarla karşılaşılabildiğini dile getiren Altan, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Deprem için şu anki durumuyla risk oluşturuyor. Biz, taşıyıcılarımızın projeye göre yapılıp, projeye göre de devam etmesini isteriz. Çünkü bir imalatın proje aşaması ve uygulama aşaması, bir de bakım aşaması vardır. Üçünü de tam yapmak lazım. Bu yapının proje ve uygulama aşaması geçmiş durumda. Bakım aşamasında problemler yaşanmakta. Bir an evvel rutin biçimde bakılarak, önce güçlendirilmesi ve iyileştirilmesi lazım. Sonra da bakımların rutin olarak devam etmesi lazım ki hizmet ömrü uzasın."
İstanbul'da deprem tehlikesi zemin sıvılaşması ile de kendini gösteriyor
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'taki depremlerde meydana gelen yıkımın ardından beklenen olası Marmara depremi nedeniyle bütün gözler İstanbul'a çevrildi. Uzmanlar da özellikle "zemin sıvılaşması" açısından riskli olan ilçelerde inşa edilen binalarda, zemine uygun temel sistemi uygulanarak depreme karşı hazırlık yapılması konusunda uyarıda bulunuyor.
AA muhabirine kentteki zemin sıvılaşması görülen alanlara ilişkin açıklama yapan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Dalgıç, İstanbul'un birçok noktasında dere yatakları bulunduğunu, bu noktalara yapılmış çok sayıda da bina olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Dalgıç, dere yataklarının alüvyondan oluşan genç zeminlere dikkati çekerek, "Dere yataklarında deprem sırasında sıvılaşma riski ve taşıma gücü kayıpları gibi sorunlar oluşarak binalara zarar verebiliyor. Eğer bu alanlarda sondaj yapıp, ana kayaya ulaşıp, zemin iyileştirmesiyle binaları yapıyorsak, İstanbul'da vadi yatakları sorun değil. Ama direk bodrum kat yapmadan, zemin iyileştirmesi yapmadan binanızı yaparsanız aynı Maraş, Adıyaman, Antakya'da olduğu gibi bir hasarın ortaya çıkması mümkün." değerlendirmesinde bulundu.
İstanbul'da sıvılaşmanın en çok dere yataklarında yaşandığının altını çizen Dalgıç, "İstanbul'da zeminde sıvılaşma özellikle Marmara Denizi kıyıları, boğaz kıyıları, Haliç kıyıları, Karadeniz kıyılarında var. Ayrıca Fatih'te dolgu ve alüvyon zeminler var. Bu nedenle Fatih'in kıyı kenarları biraz sorunlu. Bazı yerlerde 30 metrenin üzerinde dolgu zeminler var. Buralarda yapılmış eski binalar var. Bu binaların ilgili belediye tarafından denetlenmesi gerekiyor." ifadelerini kullandı.
"Belediyelerde jeoloji mühendisleri sayısını arttırılması gerekiyor"
Prof. Dr. Dalgıç, İstanbul'da zemine uygun binaların yapılmasının, depremde yaşanacak riski en aza indireceğini belirtti.
Binaları yaparken zemin etütlerine dikkat edilmesinin önemli olduğunun altını çizen Dalgıç, "Binanın temel sistemine ne kadar dikkat edersek yapacağımız yapılar o kadar ayakta kalacaktır. Binaların zemin etütleri sonucunda temel sistemlerini inceliyoruz. Eğer binada radye temel yapılacaksa radye temel yapıyoruz. Bazen radye temel de yapmak yeterli olmuyor. Çok farklı zemin iyileştirme yöntemleri var. Riskli gördüğümüz yapılarda uygun temel sistemini uygulayarak depreme karşı kendimizi hazırlamış oluyoruz. Binayı yaparken zemin ile planı birlikte yapmamız lazım." diye konuştu.
Prof. Dr. Dalgıç, binaların yapımında denetimlerin daha fazla artırılması gerektiğini de dile getirirken sözlerini şunları söyledi:
"Bina yapımında denetimler maalesef eksik. Yeni yapılan binalarda zemin etütlerini daha sıkı denetlememiz, gereken önemi vermemiz gerekiyor. Bu anlamda belediyelerdeki jeoloji mühendisleri sayısı yeterli değil. Belediyelerde jeoloji mühendisleri sayısını artırılması gerekiyor. Ayrıca yapı denetim firmaları yine yetersiz kalıyor. Firmaların bünyelerinde zemin etütlerini denetlemeleri için jeoloji mühendisi gerekiyor."
"Binaları yaparken zemin ile yapı kalitesinin birbirleriyle uyumlu olması gerekiyor"
Kuzey Anadolu Fay Hattının Marmara Denizi'nin içerisinden geçtiğini ve İstanbul'a 15 kilometre uzaklıkta bulunduğunu anımsatan Dalgıç, "Bu nedenle bazı ilçelerimiz risk altında olabilir. Bunun için yapılarımızı riske karşı hazırlamamız, yeni yapıları buna göre yapmamız lazım." diye konuştu.
Prof. Dr. Dalgıç, İstanbul'un zemin yapısının kötü olmadığını, insanlara bu durumun yanlış yansıtıldığının altını çizerek, şöyle devam etti:
"İstanbul'da bazı yerlerde vadi yatakları, alüvyon oluşumlar ve 'Kuş dili' dediğimiz kötü zemin özelliğindeki bir formasyonumuz var. Diğer formasyonlarımız uygun özelliktedir. Zemin etütlerinin de taşıma gücü, oturma gibi değerlerini belirliyoruz. Böylece İstanbul ölçeğinde yapılan veya yapılacak yapılarda deprem riskini en aza indirgemiş oluyoruz. Binaları yaparken zemin ile yapı kalitesini birbirleriyle uyumlu olması gerekiyor. İstanbul'da bu uyumu sağladığımız zaman çok az hasarla gelecek depremi atlatabiliriz."
"İstanbul'un 'riskli ve sağlam ilçeleri' diye bir ayrımın olmaması gerekiyor"
İstanbul'un zemin yapısını ilçe bazında değerlendirmenin yanlış olduğunu anlatan Dalgıç, parsel bazında yapılacak zemin etütlerinde binanın oturacağı zemin yapısının net olarak ortaya çıktığını ifade etti.
Prof. Dr. Dalgıç, İstanbul'un her ilçesinde dere yatağı ve kaya zeminlerin bulunduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
"'Kaya' dediğimiz yerlerde bile alüvyon oluşukları, yamaç molozu oluşukları veya kayanın kendi içerisinde ayrışmış kesimleri, fay zonları, yeraltı suları var. Bir yere 'sağlam' diyoruz ama bu alanlarda kaya düşmeleri, kaya kaymaları olabilir. Dolayısıyla her parselin kendine has bir özelliği var. Bir ilçede zeminin bir tarafın zemini kötüyken bir tarafı iyi olabilir. Aynı parsel içerisinde zeminin bir tarafı kaya, bir tarafı kayaların ayrışmış durumları olabiliyor. Bu nedenle ilçenin tamamını 'zemin kötü' diye belirtmek yanlış. Örneğin Beylikdüzü'nün zemini 'kötü' demek yanlış bir bilgi. Beylikdüzü'nün belirli kısımlarında heyelan olayları var. Oranın kayma düzlemini bilirsek, kayma düzleminin altına ulaşacak fore kazıklar yaparsak o heyelanlı alanlarda da sorun olmayacaktır. Avrupa Yakası 'kötü zemin' olarak lanse ediliyor. Bu çok doğru değil. Bu nedenle İstanbul'un 'riskli ve sağlam ilçeleri' diye bir ayrımın olmaması gerekiyor."
Paylaşki Değeri Artsın :
Print
PDF
Add Comments