Yarım asırlık destan: Kıbrıs barış harekâtı 51. Yılında!

20 Temmuz 1974'te gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı, sadece bir askeri müdahale olmanın ötesinde, yok olma tehlikesiyle karşılaşan bir topluluğun yeniden var olma çabasını simgeliyor.
Yıl 1974’tü. Akdeniz’in ortasında, tarih boyunca nice medeniyetin iz bıraktığı, stratejik konumuyla yüzyıllardır ilgi odağı olan Kıbrıs Adası, bu kez yeni bir dramın eşiğindeydi. Osmanlı’nın 1571 yılında fethettiği ve uzun yıllar barışla yönettiği bu topraklarda, 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, etnik gerilimler gitgide artmış, adadaki Türkler ve Rumlar arasında derin bir uçurum oluşmuştu. İngiltere’nin 1960 yılında Kıbrıs’tan çekilmesiyle kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, kısa süre içinde işlevini yitirmiş, iki halk arasında ortak yaşam hayali giderek uzaklaşmıştı. 1963 yılında başlayan ve “Kanlı Noel” olarak hafızalara kazınan saldırılarda, Kıbrıslı Türkler, kendi vatanlarında hayatta kalmak için mücadele etmek zorunda kaldılar. Köyler boşaltıldı, insanlar evlerinden edildi, adanın dört bir yanında Türk halkı gettolara sıkıştırıldı. BM Barış Gücü gelse de barış bir türlü gelmedi. Uluslararası toplumun sessizliği, yıllarca süren zulmün üzerini örtemedi. Kıbrıslı Türkler, bir yandan yaşam mücadelesi verirken diğer yandan Türkiye’ye gözlerini çevirmişti.
Ve 15 Temmuz 1974. Ada tarihinde yeni bir kırılma noktası. Yunanistan’daki cunta yönetiminin desteğiyle yapılan darbe, Makarios’u devirdi; yerine Enosis (Yunanistan’a bağlanma) hedefini açıkça ilan eden Nikos Sampson getirildi. Bu gelişme sadece Kıbrıs’ın değil, bölgenin kaderini de değiştirdi. Türkiye için bu artık sadece Kıbrıslı Türklerin korunması meselesi değil, aynı zamanda Lozan ve Garanti Antlaşmalarının getirdiği hukuki yükümlülüklerin yerine getirilmesiydi. 20 Temmuz 1974 sabahı, Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihe “Barış Harekâtı” olarak geçecek büyük bir müdahaleye başladı. Mehmetçik, Girne kıyılarından adaya ayak bastığında, aslında sadece savaşın değil, bir halkın yeniden doğuşunun da adımları atılıyordu. Harekât, askeri başarı kadar vicdani bir meşruiyetin de simgesiydi. Kıbrıslı Türkler o gün, sadece hayatta kalmadı; yeniden umut etmeye başladı.
Birinci harekâtın ardından gelen görüşmeler, Rum tarafının uzlaşmaz tavrıyla sonuçsuz kalınca, 14 Ağustos’ta ikinci harekât başlatıldı. Lefkoşa'nın kuzeyine kadar uzanan Türk ilerleyişi, bugünkü sınırların da temelini attı. Harekât sonunda adanın yaklaşık üçte biri Türk kontrolüne geçti. Binlerce Türk, güvenli bölgelere yerleşti; aynı şekilde binlerce Rum da güneye geçti. Zorunlu göçler, ayrılıkların ve travmaların izlerini bugüne dek taşıdı. Ancak Kıbrıslı Türkler için bu, bir hayatta kalış destanıydı. 1974’ten bugüne geçen 51 yılda, Kıbrıs’ta çok şey değişti ama çözülemeyen temel meseleler, hâlâ zamana direniyor. 1983’te kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, sadece Türkiye tarafından tanınsa da, kendi kurumlarını, eğitim sistemini, demokrasi kültürünü geliştirerek ayakta kalmayı başardı. Birçok kez müzakere masasına oturuldu, çözüm umutları yeşerdi ama Rum tarafının uzlaşmaz tutumu, her defasında umutları erteledi. Özellikle 2004 Annan Planı’nda Türk halkı %65’le “evet” demesine rağmen Rumlar “hayır” dediğinde, dünya bir kez daha adalet testinden geçemedi. O gün, barış isteyen tarafın cezalandırıldığı, reddeden tarafın ödüllendirildiği bir tarih olarak kaldı hafızalarda.
Bugün, harekâtın üzerinden tam yarım asır geçti. 51 yıl önceki mermilerin sesi artık duyulmuyor belki ama Kıbrıs hâlâ çözülmemiş bir düğüm gibi duruyor Akdeniz’in ortasında. Lefkoşa hâlâ dünyanın tek bölünmüş başkenti. İki halk hâlâ ayrı hayatlar sürüyor; biri tanınmanın, diğeri uzlaşmanın yollarını arıyor. Türkiye, 1974’te nasıl bir vicdan borcunu ödemek için adaya adım attıysa, bugün de Kıbrıs Türkü’nün en büyük güvencesi olmaya devam ediyor. O gün barış için gidildi, bugün de kalıcı barışın sağlanması için çaba sürüyor. Kıbrıs Barış Harekâtı, sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda tarih boyunca ezilen bir halkın ayağa kalkışının, kendi kimliğiyle varoluşunun simgesidir. Bugün bu harekâtı anarken, sadece geçmişe değil, geleceğe de bakmak gerekiyor. Çünkü Kıbrıs meselesi hâlâ çözüme muhtaç ve hâlâ adalet bekliyor. Ama ne olursa olsun, 20 Temmuz 1974, tarihe bir halkın kaderini değiştiren gün olarak kazındı.
Ve 51 yıl sonra bugün, bu topraklarda hâlâ Türkçe konuşulabiliyorsa, çocuklar güven içinde büyüyebiliyorsa, gençler geleceğe umutla bakabiliyorsa, bu, o günün kararlılığı sayesinde oldu. Kıbrıs Barış Harekâtı, sadece geçmişin değil, geleceğin de teminatı olarak kalacak.
Paylaşki Değeri Artsın :
Print PDF
 
Support : Site Yaptır | Web Destek | Danışmanlık
Yazılım/Tasarım : ERSA
Copyright © 2013. İstanbul Haber Gazetesi - İstanbul'un Sesi
Ersa Tasarım
Copyright 2012 Site Oluştur | Bu Bir Er-Sa Markasıdır. Tasarım: Creating Website